Geçmişten Günümüze Tenis

Geçmişten günümüze tenis sporunda çok köklü değişiklikler olmuştur. o kadar ki bu spor dalı bambaşka bir spor dalına dönüşmüştür diyebiliriz.

Herkesin ilk bakışta uzak kaldığı ama hep merak ettiği bir spor dalıdır tenis. Çocukluğumuzdan itibaren spora ilk adımımız futbolla olur. Futbolun sayıları basittir, her mekanda oynanabilir vesaire vesaire… Tenise gelince işler değişir. Öncelikle oynayabileceğiniz bir kort, bir raketiniz ve toplarınız olması gerekir. Bu sebeplerle herkes uzak kalmıştır bu spor dalına. Benim ilk olarak anlatmak istediğim tenisin tarihçesidir.

Bu spor dalı 1800 lü yıllarda İngiliz Kraliyetlerinde ortaya çıkmıştır. Tabii ki “kortun boyutları” raketler bugünkünden farklıydı. O zamanlar tokaç adı verilen bir raket ile oynanıyordu ve raketin telleri bugünkü gibi gergin değildi. Ortası çukurdu ve gelişine vurmak diye tabir ettiğimiz vuruş şekli yoktu. Topu tokaç ile tutup sonra karşı tarafa atarak oyun devam ediyordu. File de bugünkü gibi değildi. Ortasında neredeyse yere değiyor ve yanlara doğru tekrar yükseliyordu.

Zamanla İngiltere’de yaygınlaşıp halkın da oynayabildiği bir spor dalı haline gelmiştir. Buradan İngilizce konuşulan ülkelere yayılmış ve sevilen bir spor dalı haline gelmiştir. Günümüzde bir olimpiyat sporu olan tenis sevilerek oynanan bir spor dalı olmaya devam etmektedir.

Grand Slam Nedir?

Dünya çapında birçok turnuva yapılmakla beraber esas büyük turnuvalar olarak adlandırılan dört büyük turnuva bulunmaktadır. Bunlar

  1. Wimbledon(İngiltere),
  2. Amerika Açık,
  3. Avustralya Açık,
  4. Roland Garros(Fransa)’dır.

Bu turnuvaların her birisine Grand Slam denir ve tenis camiasında Grand Slam kazanmış olan tenisçiler, teniste önemli bir yer elde etmiş demektir. Erkeklerde bugüne kadar en çok Grand Slam kazanan tenisçi 17 galibiyet ile Roger Federer’dir. Bayanlarda ise 24 galibiyet ile Margaret Court’tur. Amerika Açık sert kortta, Fransa Açık toprak kortta, Wimbledon çim kortta, Avustralya Açık ise sentetik kortta oynanır.

Tenisçi Psikolojisi

Tenisin diğer spor dallarından farkı ve beni cezbeden tarafı, kortta yalnız olmanızdır. Tenisçinin çok sağlam bir psikolojiye sahip olması gerekmektedir çünkü kendisine moral verebilecek, destek olabilecek kimsesi yoktur. Korta girdiği andan itibaren kazandıkları da kaybettikleri de tamamen kendisine aittir. Hatalarının sonucunu direk olarak alacaktır. Yanında bunu telafi edecek bir oyun arkadaşı bulunmamaktadır. Çiftler maçlarında dahi herkes kendi alanından sorumludur. Dolayısıyla birçok sporcu psikolojisine dayanan kitap tenisçi örnekleriyle doludur.

Teniste Puan Sistemi

Teniste puan sistemi diğer spor dallarından farklıdır. Sayılar 15 – 30 – 40 – OYUN şeklinde devam eder. Bu olay şuradan gelmektedir. İlk olarak oynanmaya başladığı yıllarda sayı sistemi olarak 1 set olarak oynanan oyun günün 24 saat olmasından dolayı 24 oyundan meydana gelmekteydi ve her bir oyun bir saatin 60 dakika olmasından dolayı 60 puan olarak oynanmaktaydı. İlk olarak puanlama sistemi 15-30-45-60 olarak değerlendirilmiştir. Ancak oyunun kazanılmasının daha etik hale getirilmesi için son sayıyı tek sayı alanın kazanması uygun görülmemiş ve iki sayı üst üste alanın kazanması benimsenmiştir. Ancak bu durum 45-45 beraberlikten sonra iki sayı alınca 75 e uzamasına sebep olmuş ve 60 dakika prensibini bozmuştur. Bunu engellemek için 40-50-60 olarak uygulanmıştır. Günümüzde sayı mantığı buna benzerdir. 15-30-40-Oyun şeklinde uygulanmaktadır. Maç ise ilk başlarda 6×4 set haline dönüşmüş, günümüzde ise Grand Slam’lerde erkekler 5 set(3 seti kazanan maçı kazanır), bayanlarda 3 set (2 seti alan maçı kazanır) olarak uygulanmaktadır. Büyük turnuvalar hariç kimi turnuvalarda erkekler de 3 set üzerinden oynanmaktadır. Setlerde oyunlar eşitliğe gittiğinde yani 5-5 olduğunda set 7 oyuna uzamaktadır. Yani 7. oyunu kazanan seti almaktadır. Burada da 6-6 olduğu takdirde TIE-BREAK sistemi uygulanmaktadır. Burada 7 puanı alan oyuncu seti almış olur. Ancak kazanmanın şartı yine 2 sayı ile önde bitirmektir. Dolayısıyla 6-6 gibi bir beraberlik durumunda oyunculardan birisinin 2 farkla öne geçmesi seti kazanmanın kuralıdır. Bu oluncaya kadar tie break devam eder. Final setinde ise tie break uygulanmaz. Oyunculardan birisi 2 farkla öne geçinceye kadar oyunlar devam eder. Bu kural sebebiyle 2010 yılı Wimbledon turnuvasında tarihteki en uzun maç oynanmıştır. Son sette tie break olmadığından dolayı rakipler 2 oyun farklı galibiyete ulaşamamış ve en sonunda 70-68 lik skor son seti belirlemiştir. John Isner ile Nicolas Mahut arasında oynanan maç 3 gün sürmüş, toplam oyun süresi 11 saat 5 dakika kadar zaman almıştır. Isner’i başarısından dolayı tebrik ediyoruz.

ACE Nedir?

Bir de sayı sisteminde Ace diye duyduğumuz bir terim bulunmaktadır. Servisi karşılayan taraf servis topuna hiç dokunamadan sayı kaybederse buna ace denir. Ekstra bir puan falan getirmez ancak istatistiklerde değerlendirmeye alınır. Teniste 0 sayısı İngilizce olarak “love” adını alır. Puanlarda beraberlik durumu “deuce”, servisin fileye takılmasına “net” denir ve servis kaybedilmiş olur. Servis kullanan oyuncunun oyunu başlatmak için 2 servis atma hakkı vardır ve her ikisinde de başarısız olursa puan kaybeder. Servisler önce sağdan sola, sonra soldan sağa olacak şekilde kullanılır. Her oyun sonunda servis el değiştirir. Oyuncular oyunların toplamı tek olan oyunlarda taraf değiştirirler. Örneğin; 1-0, 2-1, 5-0, 2-3 gibi. Oyunların arası bir buçuk dakikadır. (ilk oyundan sonra bu ara kullanılmaz.) set araları iki dakikadır. Kuralların detayları diğer yazılarımızda mevcuttur.

Tenisin tarihçesi ve bugünkü tenis hakkında kısaca bilgiler vermeye çalıştım. Umarım faydalı olmuştur. Sağlıklı spor dolu günler dilerim.

Yazar Himmet Sevinç

Fitness Eğitmen, Personal Trainer, Pilates Eğitmeni, Scuba diver, Tenis Eğitmeni, Serbest paraşütçü, Arama Kurtarma Eğitmeni.

ÜYELİK ALANINA GİRİŞ

Şifrenizi mi unuttunuz?

Bize Katıl